Sosyal Psikolojinin Toplumsal Sorunlara Uygulanması

Sosyal Psikoloji, birey-sosyal dünya arasında olan etkileşimi inceleyen, psikolojinin alt bilim dalıdır. Kişinin davranışlarının, düşüncelerinin, başka kişiler tarafından nasıl etkilediği sorusunun cevaplarını aramaya çalışan “Sosyal Psikoloji”, toplum içinde bulunan bireyin tutum, davranış ve inançları üzerindeki etkilerini araştırır.

Sosyal Psikolojisi sayesinde toplum içinde yaşayan bireyi daha iyi anlayabilmekteyiz. Toplum içindeki bireyin toplumdan etkilenmesi ve bireyinde toplumu çeşitli faaliyetler ile etkilemesi sonucunda bazı sorunlar doğmuştur. Bu sorunları sosyal sorunlar olarak adlandırabiliriz. Özellikle bu sorunlar, sanayi devriminden sonra etkisini daha da fazla hissettirmiştir. Sanayi devriminden sonra şehirleşme oranlarının artması ile birlikte insan, daha kalabalık bir toplulukta yaşam mücadelesi vermeye başlamıştır.

Sanayi devrimi öncesi toplumu ele alacak olursak, insanlar daha küçük topluluklarda yaşamaktaydı. Küçük topluluklarda yaşayan insanların dayanışma içerisinde olması, bireyden ziyade toplumun ön planda tutulduğu sosyal düzende insanlar sanayi devriminden sonraki döneme göre daha az sosyal sorun yaşamaktadırlar.

Sosyal Psikoloji toplumda olan değişimlerin, göçlerin, toplumsal eşitsizliklerin, toplum içinde var olan gruplar arası çatışmaların ve yoksulluğun sosyal psikoloji açısından değerlendirilmesi konusunda çalışmalar yürütmektedir. Çalışmalardan elde edilen bulgular ışığında bireyin topluma, toplumun bireye olan etkisini anlayabilmek bununla beraber toplumda olan değişimlerin yordanmasına olanak sağlamak mümkün olmaktadır.

Toplumsal Eşitsizlikler

Toplumun farklı kesimlerinin sahip olduğu ekonomik güç, kitlelerin sosyal kimlik algısı, toplumda var olan grupların birbirlerini tehdit olarak algılaması sosyal düzeni bozucu etki yaratmıştır. Sosyal Psikoloji, bu sorunların nedenini, etkilerini ve çözümlerini araştırmışlardır.

Sosyal Kimlik Kuramı: Tajfel ve Turner, kolektif olguların açıklanabilmesi için sosyolojik süreçlerin ve sosyal etkileşimlerin de ele alınması gerektiği görüşünü ortaya atmışlardır. Tajfel ve Turner, gruplar arasında var olan ayrımcılığı açıklayabilmek amacıyla minimal grup paradigması deneylerini yapmışlardır. Bu deneylerden elde edilen bulgulardan yola çıkarak “Sosyal Kimlik Kuramı” ’nı geliştirmişlerdir.

Sosyal Kimlik Kuramına göre, bireyler kendilerine benzeyen kişiler ile iç grup, farklılaşan kişiler ile dış grup oluştururlar. Grup oluşturma sürecine de “Sosyal Sınıflandırma” denilmektedir. Kişiler kendilerini etnik köken, cinsiyet, yaş grubu gibi farklı ortak özellikler etrafında gruplandırırlar. Bununla birlikte kişi kendini ait hissettiği grubun kimliğini edinir. Gruba ait davranışları inançları ve düşünceleri benimser. Bununla birlikte kişiler ait hissettikleri grupla özdeşleşirler.

Göreceli Yoksunluk Kuramı: Kişinin inançlarına ait bir şeyden veya kendisine tanınmak istediği haklardan mahrum bırakılması durumudur. Göreceli yoksunluğun oluşabilmesi için grubun ya da kişinin ilgili haktan veya talep ettiği şeylerden mutlak bir yoksunluktan ziyade göreceli bir yoksunluk yaşaması gerekmektedir. Kurama göre bireysel göreceli yoksunluk veya grup bazında göreceli yoksunluk bulunmaktadır.

Gruplar Arası Tehdit Kuramı: İç grup üyelerinin, başka grupları ve o grupların üyelerinin kendilerine tehdit oluşturduğuna yönelik inançlar oluşturması ve bu inançlar neticesinde diğer gruplar ile etkileşimden kaçınma, sosyal gerginlik yaşama durumunu ele alan kuramdır.

Sistemi meşrulaştırma teorisi: Mevcutta var olan politik, sosyal, ekonomik sistemlerin meşruiyet kazanmasının altında yatan davranış, düşünce ve tutumların nasıl oluştuğunu ve hangi psikolojik süreçlerden etkilendiğini anlamlandırabilmek için ortaya atılmış kuramdır. Özellikle şu dört kuramın kavramlarını içerir: sosyal kimlik kuramı, sosyal baskınlık kuramı, adil dünya inancı kuramı, Marksist feminizm ideoloji kuramları.

Sistemi meşrulaştırma teorisinin başlıca kavramları, iç grup yanlılıkları ve dış grup yanlılıkları, baskılanmış hak etmişliktir. İç grup yanlılığı, kişinin kendini ait hissettiği gruba karşı pozitif tutum ve düşünceler beslemesidir. İç gruptaki üyeleri diğer gruplardaki kimselere göre daha olumlu algılar. Dış grup yanlılığı, kişinin başka gruplardaki insanları daha olumlu algılamasına ve olan toplumsal eşitsizlikleri içselleştirme eğiliminin toplamıdır. Sistemi meşrulaştırma kuramına göre eşitsizliğin avantajlı grup üyelerince benimsenmesi iç grup yanlılığına sebep olurken, dezavantajlı grup üyelerinin benimsemesi dış grup yanlılığına sebep olur. Baskılanmış hak etmişlik kavramı, kişinin çabasına karşın daha az karşılık elde etmesini kişinin meşru kabul etmesidir.

Toplumsal değişimi yaratan en büyük olaylardan birisi de göçlerdir. Göçlerin varlığı, toplumsal yapının hızla değişmesine olanak sağlamaktadır. Köylerden kentlere doğru olan göçlerde, kentin yapısı değişmeye başlamıştır ve yeni gelen kişilerin adaptasyon süreçlerinin kentlere olan etkisinin anlaşılabilmesi gerekli olmuştur.

Toplumsal Eşitsizlikleri örnekleyecek olursak, kadınların aynı işi yapan erkeklere göre daha düşük maaş ile çalışması ve bu durumun bazı çalışan kadınlarca meşru görülmesi örneğini verebiliriz. Bu örnek üzerinden gidecek olursak çalışan bazı kadınların eşitsizliğin kendisini, iç dünyalarında meşrulaştırdığını söyleyebiliriz.

Göçler

Göç eden kişinin sosyal kimliği yeni geldiği yere değişmek zorundadır. Örneğin köyde yaşayan kişinin ihtiyaçları, kendini algılama biçimi, özgürlük alanı ve koşulları, şehre taşındığında değişmek zorundadır. Artık şehre taşınmış bir birey olarak belirli toplumsal kurallara tabi olmak zorundadır. Bu kurallara ve şehrin yapısına adapte olmak zorunda olan birey sosyal kimliğinde birtakım değişimlerle yeniden oluşturması gerekecektir. Bu durumu anlayabilmek için “Sosyal Kimlik Perspektifi”’nde duygusal değişimleri irdelemek önem arz etmektedir.

Stres ve Baş Etme Perspektifi: Duygusal Değişim: Göç eden kişinin bulunduğu yeni ortama adapte olmaya çalışması esnasında stres ile baş etmesi gerekecektir. İnsanlar alışkın oldukları yaşam tarzının bir anda değişmesi ile birlikte yeni bir topluma adapte olmak için bir çaba harcarlar. Bu çabanın bir sonucu olarak da stres oluşur. Göç eden birey entegrasyon sürecini başarı ile tamamlayabilmek için stres ile doğru kaynakları kullanarak baş etmesi gerekir.

Kültür Öğrenme Perspektifi: Davranışsal Değişim: Kişiler bulundukları yeni ortamın kültürünü ve sosyal düzenini anlayıp kendilerini de bu ortama göre davranışsal olarak hazırlamalıdırlar. Kişiler yeni ortamın kültürünü ve kurallarını anlayıp öğrendikten sonra bu kuralları davranışsal boyutta kendi içsel dünyalarına uygulamaları gerekmektedir.

Buna Göz Atın  Ergen ve Özgüven

Göç konusunu kısaca toplayacak olursak, özellikle toplu göçlerin varlığı (köyden kente göç dalgaları, mülteci göçleri) göç edilen toplumu bir anda değiştirebilmektedir. Yeni gelenlerin mevcut topluma adapte olması sürecinde karşılıklı bir kültür alışverişi vardır. Yeni gelenler, ayak uydurmaya çalışırken kendi geldikleri kültürden birtakım öğeleri topluma kazandırırlar. Örnek vermek gerekirse bir şehre yaşanan toplu mülteci göçleri nedeniyle “Suriye Ekmeği”’nin satılmaya başlanması ve bu ekmeğin yerel halk tarafından da satın alınmasıdır.

Toplu göçlerin bir sonucu da göç edenler ile mevcut gruplar arasında birbirlerini tehdit olarak algılama eğilimi de görülebilir. Genel itibariyle toplu göç etmiş gruplar (Göç eden kişilerin benzer sosyoekonomik koşullara sahip olması) şehrin yakın muhitlerinde ikamet etmeyi tercih ederler. Bunun bir sonucu olarak da göç eden ve halihazırda bölgede yaşayan kişiler arasında birbirlerini tehdit olarak algılama eğilimi ve gerginlik ortamı oluşması gözlenebilir.

Sosyal Psikologlar toplumsal sorunların en aza indirgenmesi amacıyla kültürleşme ortamının iyileştirilmesine yönelik çalışmalar yürütürler. Göç eden gruplar ile halihazırda bölgede yaşayan gruplar arasındaki etkileşimin daha sağlıklı bir ortamda yürütülmesi için çalışmalar hazırlarlar. Sürecin sağlıklı bir biçimde yönetilmesi ile birlikte gruplar arası ilişkilere odaklanmak sorunların anlaşılabilmesi ve çözülebilmesi için gerekli ipuçlarını da sağlar.

Örneğin 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı neticesinde Türkiye yüksek sayıda mülteciyi kabul etmiştir. Mültecilerin yoğun olarak yaşadığı şehirlerden birisi olan Suriyeli mültecilerin yoğun olarak taşındığı bölgelerde Suriye kültürüne ait bazı öğeleri görebilmekteyiz. Bununla birlikte mültecilerin taşındığı şehirde yaşayan yerel halkın, Suriyeli mülteciler hakkında olumsuz tutum ve davranışlarını gözlemlemek ve Suriyeli mültecilerin, Türkiyelilere göre suça daha fazla eğilimli olduğunu düşünmeleri örneklendirilebilir.

Mültecilerin taşındıkları yeni şehirde hakim konuşulan dil olan Türkçeyi öğrenmeye başlaması, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına adapte olmaya çalışması kültür öğrenme perspektifi ışığında değerlendirilebilir.

Gruplar Arası Çatışma

Toplumun içinde var olan grupların farklı dinamikleri vardır. Her grup kendine ait bazı özellikleri bünyesinde barındırır. Etnik köken, dini inançlar, cinsiyet, cinsel yönelimler… Bir grubun diğer grupların farklılığını kabullenmemesi, irdelemesi veya ötekileştirmesi ile gruplar arası çatışmalar başlar. Çoğunluğu oluşturan grup üyelerinin, diğer gruplar üzerindeki etkisi, baskısı, haklarından mahrum bırakmaya çalışması sosyal sorunlara neden olur.

Gruplar arası çatışma konusunu ele alırken farklı kültürlere mensup olan iki grubun birbirlerini anlamaması, etkileşim kurmaması, değişime açık olması da sosyal sorun yaratabilir.

Sosyal sorunlara çözüm üretmek isteyen sosyal psikologlar ve bu alanda çalışan kişiler gruplar arası etkileşimin artırılması, gruplar arası diyalogun artırılması amacı ile barışı artırıcı çalışmalar planlarlar. Barışın inşası sağlandığında gruplar arası etkileşim, kültür takası ve hoşgörü ortamının sağlanması ile sosyal sorunların önüne geçilmesi mümkün olur.

Gruplar arası çatışmaya verilebilecek en iyi örneklerden birisinin muhafazakar kültürün belirgin olarak hissedildiği grubun eşcinsel kişilere karşı geliştirdiği davranış, düşünce ve duyguların bir yansıması olarak onları ötekileştirmesi, ayıplaması verilebilir.

Yoksulluk

Her toplum farklı sosyoekonomik düzeye sahip bireylerden ve o bireylerin oluşturduğu sosyal grup örüntülerine sahiptir. Kaynaklara ulaşım açısından dezavantaj yaşayan gruplar alt sosyoekonomik düzeyden olan yoksul kimselerdir.

Kaynaklara ulaşmakta güçlük çeken yoksul kimseler, düzgün beslenme, sağlık hizmetleri (Bedensel ve ruhsal sağlık servisleri) gibi olanaklardan yeterince faydalanamazlar. Kaynaklara yeterince ulaşamayan yoksul kimselerin fiziksel sağlığı toplumun diğer kesimlerindeki insanlara göre görece olarak kötüdür. Fiziksel sağlıkta problem yaşayan yoksul kesim sıkıntı ve stresle baş etme stratejileri üretmekte, diğer kesimlere göre daha yetersiz kalabilmektedir. Stres ve sorunlarla baş etme stratejisi geliştirmekte zorlanan yoksul kimselerin psikolojik sağlık problemleri yaşaması da kaçınılmazdır.

Yoksulluk ile mücadele eden gruplarda şüphesiz ki çocukların yaşayacağı bazı problemler vardır. Çocuklar eğitim olanaklarına ve sağlık servislerine diğer kimselere göre ulaşmakta zorluk yaşarlar. Bunun neticesi olarak yoksullukla mücadele eden grubun üyesi olan çocuğun eğitim seviyesi, diğer çocuklara göre görece olarak daha düşük olabilmektedir. Yoksulluğun çocuklar üzerindeki risk faktörlerini incelediğimizde, suça sürüklenme, madde kullanımına sürüklenme, erken ölüm gibi risk faktörlerini de görebilmekteyiz.

Yoksulluğun etkileri ile mücadelede, grup üyelerine doğrudan nakdi yardım yapılması, ekonomik durumlarının iyileştirilmesi için faaliyetlerin planlanması ve hayata geçirilmesi yöntemleri kullanılmaktadır. Bununla birlikte yoksullukla mücadelede yoksul bireylere şartlı destekler sağlanarak ekonomik güçlerinin artırılmasına yönelik çalışmalar planlanmaktadır.

Tüketim Alanı

Toplumu farklı sosyoekonomik düzeylere sahip gruplar oluşturmaktadır. Her sosyoekonomik düzeye sahip grubun ve belirli özelliklere sahip olarak oluşmuş toplumsal grupların sahip olduğu tüketim alışkanlıkları farklıdır.

Alt sosyoekonomik düzeydeki kişiler için temel yaşam maddelerine ve temel sağlık hizmetlerine ulaşmak önem arz ederken, sosyoekonomik düzeyin yükselmesi ile birlikte lüks hizmetlerin satın alımında talebin arttığını istatistiki çalışmalar ortaya koymaktadır.

Tüketimi genel olarak kişisel faktörler, psikolojik faktörler, kültürel ve sosyal faktörler etkilemektedir. Tüketicilerin sahip olduğu bu faktörler, onların neleri satın alacağını da etkilemektedir.

Sosyal psikoloji tüketim davranışını açıklayabilmek için “Geleneksel Tüketici Davranış Modeli” ve “Çağdaş Tüketici Davranış Modeli” olarak iki modeli öne sürmüştür.

Kaynaklar

  1. AKDENİZ, SIDIKA. (2013). SUÇ VE SOSYOEKONOMİK DEĞİŞKENLER ARASINDAKİ BAĞIMLILIK İLİŞKİSİ: KARS CEZAEVİ ÜZERİNE BİR İNCELEME.
  2. Bağcı, S., Çelebi, E., (2017), Gruplararası Temas ve Çatışma ile Azınlıklara Yönelik Tutumlar ve Çokkültürlülüğe Destek Arasındaki İlişkiler: Gruplararası Tehdit ve Kaygının Aracı Rolü,Türk Psikoloji Yazıları, Nisan 2017, 20 (Özel Sayı), 3-18
  3. Çoksan, Sami & Erdugan, Canan & Oner-Ozkan, Bengi. (2018). ORTAK ÖTEKİ SURİYELİ: SOSYAL KİMLİK VE GERÇEKÇİ ÇATIŞMA BAĞLAMINDA SURİYELİ TEMSİLİ.
  4. Duran, Ali. (2018). Sosyal Kimlik Kuramı – Sosyal Bilimlerde Kuramlar.
  5. Gezici Yalçın, Meral. (2017). Göç Psikolojisi.
  6. https://tr.wikipedia.org/wiki/Sistemi_me%C5%9Frula%C5%9Ft%C4%B1rma_teorisi
  7. https://www.ttb.org.tr/kutuphane/antalya_sinifsal_esitsizlikler.pdf
Ads Blocker Image Powered by Code Help Pro

Reklam Engelleyici Algılandı!

Reklamları sevmediğinizi biliyoruz ancak sitemizin maliyetlerini reklamlar ile finanse ediyoruz. Lütfen reklamlara izin verin!

Scroll to Top