Bilişsel Çelişki Teorisi, insanların çelişkili düşünceler ve davranışlar arasında tutarlılık arama veya tutarlılık yaratma eğiliminde olduklarını açıklar. Ancak bu tutarlılık sağlanamadığında veya oluşturulamadığında, psikolojik stres artar ve daha rahatsız edici bir duruma dönüşebilir.
Bu tür bir çelişki durumunda, genellikle rasyonel olan, çelişkili inançlar, düşünceler ve davranışlardan birini, ikisini veya tamamını terk etmektir. Ancak çoğu durumda insanlar, çelişkiye rağmen kendilerini haklı çıkarmak adına çatışmayı reddeder, yeni (ve çoğu zaman uydurma) açıklamalar getirir veya zaten tutarlı olduğuna inandıkları inançlarıyla çelişen yeni bilgilerden kaçınma gibi irrasyonel davranışlar sergilerler.
Bilişsel Çelişki Teorisi, Amerikalı sosyal psikolog Leon Festinger tarafından geliştirilmiştir. Festinger, başlangıçta insanların nasıl içsel tutarlılık sağlamaya çalıştığına odaklanmıştır. Daha sonra insanların davranışları, inançları ve değerleri arasında içsel bir uyum ve tutarlılık arayışında olduğunu düşünmüştür. Bu prensip, bilişsel tutarlılık ilkesi olarak bilinir. İnsanlar bu uyumu sağlayamadıklarında içsel bir uyumsuzluk deneyimleyecek ve bu uyumsuzluğu azaltmak için baskılayıcı yolları tercih edeceklerdir.
Festinger, bu durumu açıklamak için uyumsuzluğun, yani bilişler arasında uygunsuz ilişkilerin varlığının motive edici bir faktör olduğunu öne sürmüştür. 1957 yılında yayımladığı “A Theory of Cognitive Dissonance” adlı kitabında teorisini tanıtmıştır. Buna göre, bilişsel çelişki, açlığın açlık bastırma isteği gibi, tutarsızlığı azaltmaya yönelik faaliyetlere yol açan bir öncül durum olarak görülebilir.
Tutumların Değiştirilmesi
Bilişsel çelişki, kişinin çelişen veya tutarsız iki veya daha fazla düşüncenin neden olduğu hoş olmayan bir psikolojik gerginlik halidir. Bu düşünceler, tutumlar ve inançlar olabilir. Festinger’a göre, tutumlarımız, davranışlarımız ve inançlarımız arasında bir uyum ve tutarlılık arayışında oluruz ve bu arayışta çelişkiyi azaltmaya çalışırız.
Çelişen biliş sayısı ve önemi arttıkça, çelişki ve buna bağlı olarak ortaya çıkan gerginlik de artar. Bu gerginliği azaltmak için çelişen bilişlerin sayısını veya önemini azaltmak gerekmektedir. Aynı şekilde, uyuşan bilişlerin sayısını veya önemini artırmak da çelişkiyi azaltabilir. Yukarıdaki örneğe göre, sigara tiryakiliğinizi destekleyen bilişlere başka bilişler ekleyebilirsiniz, örneğin “Sigara düşüncelerim stresimi azaltmama yardım ediyor.” Ya da sigaranın nefes darlığına neden olduğuna dair bilişin önemini azaltmaya çalışabilirsiniz, örneğin “Her sigara tiryakisinin nefesi daralmaz.”
Festinger (1957), insanların tutumlarına ters davrandıklarında kaygı ve gerginlik yaşayacaklarını öne sürmüştü. Bu varsayıma göre, böyle durumlarda insanlar geri dönüp baştan başlama şansına sahip değillerdir çünkü bir kere tutumlarına ters davranmışlardır. Bu nedenle, gerginlikle başa çıkmak için yapabilecekleri tek şey, tutumlarını değiştirerek gerginliği azaltmaktır.