İçindekiler
Ölüm Gerçeği ve İnsan
Evrende canlılık var olduğu ilk andan itibaren ölüm bir gerçeklik olarak varlık bulabilmiştir. Ölüm yaşamın sona ermesi olarak anlaşılmaktadır ve tanımlanmaktadır. Ölüm, kavramsal olarak; canlı bir varlığın bütün yaşamsal fonksiyonlarının geri döndürülemez biçimde sonlanmasıdır. Ölüm kavramı diğer bilimin de bir konusu olduğu gibi psikoloji biliminin de bir konusudur.
Ölüm ve insan arasındaki ilişkiyi ele alacak olursak cümlelerimize şu şekilde başlayabiliriz; İnsan, çevresi ile sürekli etkileşim halinde olan bir varlıktır. Yaşamın sona ermesi olgusunu insan üzerinden düşünecek olursak, ölüm, hem ölen bireyi hem de etkileşim kurduğu kimseleri etkilemektedir. Bu sözlere açıklık getirecek olursak, ölümün kendisi, ölen birey için yaşamsal faaliyetlerinin sona ermesi anlamına gelirken sosyal etkileşim kurduğu insanlar için de bir yoksunluk sürecinin başlatıcısı olarak karşımıza çıkar.
Bireyin ölümü ardından arkasında bıraktığı kişiler için yoksunluk, yas, keder gibi olgular karşımıza çıkmaktadır. Ölüm hem bireyin kendisini etkilemesi hem de ölen bireyin çevresindeki kişileri etkilemesi açısından çift yönlü bir etkiye sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Ölümün Psikolojisi
Ölüm ve İnsan
İnsan, yaşamlarının belirli dönemlerinde çevresindeki kişileri kaybedebilir ancak kişinin kendisi ölmeyecekmiş gibi yaşamını kurgular ve sürdürmeye çalışır. Ölümü bu yönüyle ele alacak olursak bir çelişki görebilmemiz olasılık dahilindedir. İnsanlar kendilerinin de bir gün öleceği düşüncesini bastırma, inkar etme ya da bu düşünceyi erteleme yoluna gider çünkü kişinin sonunun nasıl olacağı belirsizdir dolayısıyla belirsizlik kaygı yaratır.
İnsan, ölümü korku verici bulur. Korkunun temel sebebi, insanın nasıl öleceği konusunda bir fikrinin olmamasıdır. Ölümle bağdaştırdığı eylemler de kişi için korku verici olmaktadır. Bir örnekle açıklayabiliriz; yükseklik korkusunun temelinde yaşanılacak bir kaza sonucu kişinin hayatını kaybetme tehlikesi vardır. Kişi bu yüzden yüksek yerlerde (özellikle güvenlik önlemleri yoksa, korkuluk vb.) bulunmaktan kaçınır.
Küçük yaşta çocuğu olan insanlar, çok fazla para kazanmış insanlar (para kazanma hırsı taşıyan kimseler de dahildir), bir dini inanca sahip olup dini yükümlülüklerini yerine getirmediğini düşünen insanlar ölümden daha fazla korkmaktadır. Küçük yaşta çocuğu olan insanların ölümden korkmasını çocukları ile kimsenin ilgilenmeyeceklerini düşünmelerinden dolayı yaşadıklarını söyleyebiliriz. Para kazanma hırsı taşıyan insanlar için durum para kazanma davranışına yönelik geliştirdikleri amansız çabadan ötürüdür. Dini inançlarına göre ibadetlerini yerine getirmediklerini düşünen insanların durumu da ölümden sonra cezalandırılacaklarını düşünmelerinden dolayıdır.
İntihar
İntihar, kişinin yaşamdan bir beklentisi ya da umudu olmamasından dolayı yaşamını sonlandırmaya yönelik gerçekleştirdiği eylemlerdir. İntihar etme düşüncesi ile uğraşan insanlar genellikle yaşama karşı bir umut taşımazlar.
Aynı zamanda ölümün kendileri için kurtuluş olacağını düşünen insanlar da intihar etme eğilimi taşırlar. Bu düşüncenin bir yönü de hayattan bir beklentiye sahip olmama durumudur. Örnek vermek gerekirse tedavisinin yapılamayacağını düşünen bir birey için ölüm acılarını dindirecek bir çözüm olarak ele alınmaktadır.
Ölüm Korkusu
Tanatofobi: Ölümün kendisinden ya da ölmekten korkmak.
Hayatta kalma içgüdüsüne sahip olan insan, sınırlı bir yaşam süresine sahiptir. İnsan aynı zamanda sınırlı bir yaşam süresine sahip olduğunun farkındadır. Sınırlı yaşam süresinin farkında olmak kimi insanlar için korku vericidir. Ölüm korkusu, kişinin ansızın öleceğine karşın geliştirdiği bir korkudur. Kişi aniden hayatını kaybedeceği düşüncesi ile uğraşmaya başlar. Kişi ölüm sonucunda yaşanılacağını düşündüğü bazı olaylardan korkar. Ebeveynler için ölümün sonucu, küçük yaştaki çocuklarının sıkıntı çekmesi, sahipsiz kalması düşünceleri ile paralellik gösterir. Farklı bir açıdan ele alacak olursak da özellikle kendisinin biricik olduğuna inanan insanlarda ölüm, çevresindeki insanlar tarafından sadece hatıralara sıkışıp kalmak olarak görülür. Kendisini biricik olarak ele alan insan, içinde bulunduğu toplumda sürekli göz önünde bulunmak ister ancak ölüm buna bir engel teşkil edecektir…
Ölüm korkusunun temelinde belirsizlikler olarak addedilen düşünceler yer almaktadır. Ölümün kendisi, ölümün olası sonuçları (dini inançların ölümü ele alma biçimi, ölüm sonrası bireyin çevresindeki yaşanacak durumlar) insanları korkutur.
Yas
Sevilen bir kişinin ölümü ile birlikte kişinin vermiş olduğu doğal tepkiye yas adı verilir. Ölen kişi ile olan yakınlık, kurulan ilişki bu tepkinin şiddetini değiştirir. Yas, sevilen birinin kaybından sonra kaybı kabullenememe, acı duyma, kaybedilen kişinin dönmemesi üzerine gelişen ümitsizlik ve duyguların yoğunluğunun azalması şeklinde ilerler.
Bazı durumlarda, ölüm ani şekilde gerçekleşebilir. Ani sağlık sorunları (kalp krizi vb.), kazalar, savaş, cinayete kurban gitme gibi durumlarda ölen kişinin çevresindeki bireyler ani kayıplar yaşarlar. Bu sürece tanıklık eden kişiler için yas süreci travmatik bir hal alır. Ani ölümle gerçekleşen yas “travmatik yas” olarak adlandırılır.
Yas olgusu ilerleyen yazılarda detaylıca ele alınacaktır.
Kaynaklar ve İleri Okumalar
- https://www.psikiyatri.org.tr/halka-yonelik/19/yas-sureci
- http://pisikonet.com/Yazilarimiz-olum-psikolojisi-57.html
- https://www.psikolog.org.tr/tr/yayinlar/dergiler/1031828/tpb123908.pdf
- https://www.iremyalugulubil.com/tr/article/desc/46569/kayip-yas-olum-ve.html
Bu konu Aykuthan Aksoy’un önerisi ile hazırlanmış ve okuyuculara sunulmuştur.